Panlectic Felsefe

“Gerçeği yalnız aramadım; onun tohumlarını taşıyan karıncalardan biri olmayı kabul ettim.” — Panlektik Epistemoloji

Bir tarih kitabını açtığınızda sayfalar arasında görünür olan şey çoğu zaman süreklilik değil, kırılmalardır: devrimler, savaşlar, krizler, çöküşler. Michel Foucault, bu kırılmalara felsefi bir ad verdi: kesintiler. Ona göre tarih düz bir çizgi değildir; bilgi, iktidar ve hakikat arasındaki ilişkiler, dönem dönem köklü kopuşlarla yeniden şekillenir. Bilimsel teoriler, hukuk sistemleri, toplumsal normlar – hepsi belli bir anda geçerli iken, bir sonraki dönemde yerini bambaşka yapılara bırakır. Bu nedenle tarih, sürekliliğin değil, kesintilerin izinden okunmalıdır.

Foucault’nun bu yaklaşımı, “hakikat rejimleri” kavramında kristalleşir. Hakikat dediğimiz şey, dönemin bilgi biçimleri ve iktidar yapılarıyla birlikte belirlenir. Orta Çağ’da hakikat, ilahi otoriteyle iç içeydi; modern çağda bilimin dili öne çıktı; günümüzde ise biyopolitika, medya ve küresel sistemler yeni bir hakikat düzeni kuruyor. Bu perspektiften bakıldığında, hakikat zamansız ve değişmez değil, tarihin içinden sürekli dönüşen bir yapıdır.

Panoramik bir bakış ise bu kesintilerin ardında bambaşka bir tabloyu sezdirir. İlk bakışta kopuk ve kaotik görünen bu kırılmalar, daha geniş bir düzende anlam kazanır. Newton fiziğinin devrimsel yıkımıyla Einstein’ın görecelik teorisi arasındaki geçiş, Foucault için bir kesinti iken, daha uzun vadeli bir bakışla bu kopuşun aslında bilginin evrimsel bir adımı olduğu görülebilir. Bir medeniyetin çöküşü, başka bir medeniyetin doğum sancısıdır. Kaosun içinden düzen, düzensizliğin içinden yeni bir ritim belirir.

Foucault’nun kesinti analizleri, Panoramik düşüncenin “döngüsel düzen” vurgusuyla birleştiğinde, kaosun ardında işleyen işlevsel bir bütünlük görünür hâle gelir. İnsanlık tarihindeki kırılmalar, evrensel düzenin ritmik nefes alışları gibidir. Mikro düzeyde kriz, çöküş ya da devrim olarak algılanan şey, makro düzeyde bir dönüşümün parçasıdır.

Bu noktada Foucault’nun “hakikat rejimleri” eleştirisi de yeni bir ışık kazanır. Hakikat gerçekten iktidarın ürünü olabilir; ancak iktidarın kendisi de daha büyük bir işleyişin yalnızca bir halkasıdır. Hakikat, hiçbir zaman tek bir gücün mülkü değildir; farklı dönemlerde farklı yüzlerle görünür ama ardında insanlığın bütününe hitap eden daha geniş bir anlam akışı bulunur.

Bireysel hayatlarımızda da kesintiler vardır. Bir kayıp, bir hastalık, bir göç, bir iflas… İlk anda kaos gibi görünür; fakat zamanla bu kırılmaların bizi başka bir düzene taşıdığını fark ederiz. Tıpkı yıldızların ölürken evrene yeni elementler saçması gibi, insanın da kırılmaları yeni anlamların tohumu olur.

Foucault’nun kesintileri ve Panoramik bakışın düzeni, birlikte ele alındığında şu hakikat açığa çıkar: kaos ve düzen birbirini dışlayan kavramlar değil, aynı bütünün farklı görünümleridir. İnsanlığın tarihi de bireyin hayatı da, bu ikisinin iç içe geçtiği bir ritimle akıp gider.

Sonuçta mesele şudur: Kopuşları kopuş olarak görmek mümkündür; ama daha derin bir dikkatle, onların aslında düzenin başka bir yüzü olduğunu da sezebiliriz. Kaos, düzenin gizlenmiş biçimidir. Ve her kesinti, daha büyük bir bütünlüğün yeni bir nefesidir.

Scroll to Top