İnsanın yaşam yolculuğu, çoğu zaman beklenmedik acılarla, ağır sınavlarla ve belirsizliklerle doludur. Bu anlarda insanın dilinden dökülen en kadim ifadelerden biri, Tanrı’ya sitemdir. Serzeniş, insanın acısının doğal dışavurumudur; fakat aynı zamanda Tanrı’yı muhatap kabul eden bir bilincin tezahürüdür. Panlectic felsefe bu olguyu, inançla çatışan bir unsur olarak değil, varoluşun Mutlak Yaratıcı ile kurduğu ilişkinin doğal ve yaratıcı bir boyutu olarak değerlendirir.
Tarihsel ve Kültürel Arka Plan
Tanrı’ya sitem, insanlığın ortak hafızasında sık sık görünür:
-
Eyüp Kıssası: Eyüp peygamber, sabrın timsali olarak bilinse de, kitabında Tanrı’ya doğrudan sorular yöneltir: “Neden bana bu kadar acı yükledin?” Onun serzenişi, inancını terk etmesi değil, acının içinde Tanrı’yla bağını diri tutma çabasıdır.
-
Mevlana: “Şikâyet de O’ndan O’na” diyerek, serzenişin aslında Tanrı’ya dönüşün en içten biçimlerinden biri olabileceğini söyler. Sitem, yabancılaşma değil, bir yakınlık biçimidir.
-
Dostoyevski: “Karamazov Kardeşler”deki Ivan, Tanrı’ya isyan eder; ama bu isyan, onun Tanrı’yı ciddiye alışının göstergesidir. Tanrı’yı reddeden değil, O’nunla hesaplaşan bir bilinçtir bu.
Bu örnekler, sitemin tarih boyunca sadece bireysel bir tepki değil, kolektif düşüncenin de bir parçası olduğunu gösterir.
Panlectic Çerçevede Nüve–Düğüm–Bağ
Nüve: İlk Serzeniş
İnsanın sitemi, bir nüve olarak, acının ve çaresizliğin ilk patlamasıdır. Bu patlama, Tanrı’yı muhatap kabul ettiği için zaten inançla iç içedir. Kendi içsel sınırlarını zorlayan insan, varlığını Mutlak’a yöneltir.
Düğüm: Gerilim ve Sorgulama
Sitem büyüyerek bir düğüme dönüşür. İnsan, kendi sınırlı aklı ile evrensel düzenin derin işleyişi arasındaki gerilimle yüzleşir. Burada sorgulama başlar: “Adalet nedir? Anlam nedir? Benim payıma düşen bu acının yeri nerede?” Düğüm, insanı yüzeysel kabullerden derin bir sorgulamaya davet eder.
Bağ: Sitemden Şükrana
Sitem, doğru işlendiğinde bir bağa dönüşür. İnsan, acısının evrensel düzenin bütününde taşıdığı anlamı sezebilir. Bu sezgi, Mutlak Yaratıcı ile daha derin, daha sahici bir ilişkiye kapı aralar. Serzeniş böylece bir kopuş değil, bir yakınlaşma haline gelir.
Sitemin Dönüştürücü İşlevi
Panlectic felsefeye göre, sitem yalnızca bireysel bir duygu değil, evrensel düzenin işleyişinde bir araçtır. İnsan acıyla yüzleşirken, kendi varoluşunu sorgular, anlamın katmanlarına nüfuz eder. Bu süreç bireysel olgunlaşmanın yanı sıra, kolektif bilinçte de yeni açılımlara yol açar.
Sitem, bazen bir çocuğun ebeveyne güvenerek serzenişte bulunması gibidir: içten, kırılgan ama aynı zamanda güven ilişkisini gösteren bir eylem. İnsan Tanrı’ya sitem eder çünkü hâlâ O’nun orada olduğuna inanır, hâlâ O’ndan bir cevap bekler.
Panlectic Perspektifin Katkısı
Panlectic yaklaşım, sitemi yargılamaz. Onu, insanın Mutlak ile ilişkisinde doğal bir aşama olarak kabul eder. Sitem, insanın “hakikate karşı dürüstlüğü”dür; acıyı bastırmadan, içtenlikle dile getirmenin yoludur.
-
Bireysel düzeyde: Acıyı anlamlandırma çabasıdır.
-
Kolektif düzeyde: İnsanlığın ortak hafızasında yankılanan bir sorgulamanın devamıdır.
-
Evrensel düzeyde: Mutlak Yaratıcı’ya yönelmenin farklı bir biçimidir.
Sonuç
Tanrı’ya sitem, Panlectic felsefeye göre bir uzaklaşma değil, bir yakınlaşmadır. Serzeniş, inancın yokluğu değil, varlığının sancılı kanıtıdır. İnsan, her acıda Tanrı’yla konuşur, O’nu muhatap alır, O’nunla hesaplaşır.
Bu yüzden sitem, küçültülmesi gereken bir zayıflık değil, dönüştürücü bir güçtür. Nüve olarak başlayan serzeniş, düğümde derin bir sorgulamaya, bağda ise şükran ve tevazuya evrilir. Ve işte o noktada insan, hem kendisini hem de evrensel düzeni daha geniş bir anlam içinde görmeye başlar.