Panlectic Felsefe

Vandana Shiva: “Toprak ana olmadan özgürlük olmaz.” — Staying Alive

Murad Tecelli Eder, Ama Nadiren Konuşur – Panlectic Felsefe

Panlektik Felsefenin Işığında Tanrı Anlayışı:

Tanrı’yı konuşmak, her kelimede biraz daha susmayı öğrenmektir. Zira ne söylersek söyleyelim, çoğu kez kendi sınırlı idrakimizi tarif ederiz. Panlektik felsefe, Tanrı’yı tanımlama cüretini göstermez; aksine, O’nun varoluşu, sistemi ve tecellileri üzerine alçakgönüllü bir tefekkür sunar. Bu tefekkürde, Alfred North Whitehead, Charles Hartshorne ve Friedrich Wilhelm Joseph von Schelling gibi panenteist düşünürlerin açtığı yollar, Panlektik anlayışı zenginleştiren ilham kaynaklarıdır.

Sistemin İçinde Akan Hikmet

Panlektik düşünceye göre evren, fizik yasaları, biyolojik süreçler ve bilinçli yönelimlerle işleyen kusursuz bir sistemdir. Ancak bu sistem, kendi başına değil, Mutlak Yaratıcı’nın hikmetinin tecellisine bağlıdır. Tanrı, sadece sistemi kuran değil, her şeyi hikmetiyle tecelli ettirendir. Çoğu zaman sistem, sadık bir emir eri gibi işler; bu, mekanik bir itaat değil, Tanrı’nın muradına uygun, hikmete dayalı bir yönelimdir.

Bu noktada Whitehead‘in Tanrı’yı evrenin olasılıklarının canlı kaynağı ve sürecin katılımcısı olarak görmesi, Panlektik’in sisteme bakış açısını destekler. Tıpkı bir çiftçi gibi toprağı hazırlayan, tohumu eken ama verimin her detayını zorunlu kılmadan sadece mümkün kılan bir güç gibi tecelli eder. Panlektik’e göre, Tanrı’nın bu tecellisi, yaşamın her anında hissedilir.

Ruhun Sessiz Dokunuşu ve Anlaşılmaz Niyet

Panlektik felsefe, yaşamın sırrını sadece maddeye indirgemez. Bir hücre düşünün; tüm yapısı ve organelleri sağlam, fizik yasalarına tamamen uygun olduğu halde, neden öldüğünde işlev yapmayı bırakır, yani yaşamını sürdürmemeye başlar? Bu durum, yaşamın yalnızca maddi bir düzenlemeyle açıklanamayacağını düşündürür. Belki de ruh, Yüce Yaratıcı’nın tüm varlığa küçük parçalar hâlinde bahşettiği en değerli armağandır; O’nun hikmetinin bir kıvılcımı, tecellisinden bir izdir.

Bu kavrayış, Hartshorne‘un Tanrı’yı evrendeki her varlıkla duygusal bir bağ kurarak deneyimini zenginleştiren iki yönlü bir varlık olarak tasavvur etmesiyle yankılanır. Bir bebek ana rahminde beslenirken, ne anne onu bilinçli olarak iter ne de bebek aktif olarak çeker; bu akış, sanki gizemli bir niyet taşırcasına işler. Panlektik, bu niyetin Tanrı’nın hikmetinin tecellisinden geldiğini, yani O’nun muradının bu mekanik gibi görünen süreçte bile nasıl var olduğunu hissettirir. Bu, Schelling‘in zıtlıkların derinindeki gerilimli yaratıcı gücü anlamaya çalışmasına benzer; Panlektik, hayır ve şer gibi zıtlıkların dahi sistem içinde Tanrı’nın hikmetiyle tecelli ettiğini öne sürer.

Hikmet Dairesinin Ötesi: Muradın Sessiz Tecellisi

Tanrı’nın muradını bilmek, insan idrakini aşar. O, bazen “ol” der ve anında tecelli eder; bazen de sessizce, sistemin kendi akışında işler. Hangisinin ne zaman olduğunu kesinlikle bilemeyiz. Hikmet dairesi, aklımızın ötesindedir. Bize düşen, bir hücrede yaşamın sırrını, bir bebekte saf niyeti, bir tohumda büyüyen kudreti; yani sistemdeki Tanrı’nın tecellisini sezmek, ancak onu tanımlamaya kalkışmadan, sadece tefekkür etmektir.

Murad tecelli eder, ama nadiren konuşur. Bizler, sistemin bu hayranlık uyandıran işleyişine tanıklık ederiz; ancak O’nun hikmetinin sonsuz derinliğini ancak sezebiliriz. Bize düşen, bir hücrede, bir bebekte, bir tohumda, sistemdeki her bir varlıkta Tanrı’nın sessiz tecellisini görmek, ancak onu tanımlamaya kalkışmadan, yalnızca hayret etmektir.

© 2025 Panlectic Felsefe - Panlectic Philosophy - All Rights Reserved