Panlectic Felsefe

Herbert Marcuse: “Tek boyutlu insan, özgürlük potansiyelini unutan insandır.” — One-Dimensional Man

Absürdizm ve Panlectic Felsefe: Kuyunun Başından Evreni Anlamak – Panlectic Felsefe

İnsanın en derin soruları çoğu zaman sessizliğe çarpar. Gökyüzüne bakarız, yıldızlar yanıt vermez. Atomlara sorarız, kendi sırlarını saklarlar. Karadelikler, en çok merak ettiğimiz şeyleri içine çekip görünmez kılar. Albert Camus, bu sessizliği absürdün özünde görür: insan anlam arar, evren susar. Bu gerilimde, insan kendi anlamını kendisi kurar.

Camus’nun kuyunun başında duran kişiyi düşünün: karanlığa bakar ama dibi seçemez. İşte absürdün somut hali budur. Yanıt orada olabilir, ama el ulaşmaz. Yine de bu boşluk yalnızca bir çaresizlik anı olmak zorunda değildir. İnsan derinliği göremediğinde, orayı anlamla, bilgiyle, çabayla doldurabilir.

Bilim bu çabanın bir yüzünü gösterir. Newton, evrenin yasalarını yazdığında büyük bir kesinlik elde ettiğimizi sandık. Einstein, aynı evrende bambaşka bir gerçekliğe işaret etti. Ardından kuantum kuramı, alışılmış düzenleri altüst etti. Her bulgu, kuyunun biraz daha derinleştiğini gösterdi. İnsanlık her adımda, cevabın sabit değil, açıldıkça genişleyen bir alan olduğunu fark etti.

Camus’nun Sisifos’u ise her defasında aynı kayayı dağın tepesine taşır, kaya aşağı yuvarlanır. Bu döngü, insanın yazgısı gibidir. Anlam kurulur ama hiçbir sonuç son söz değildir. Burada da tekdüzelik görünebilir, fakat dikkatle bakıldığında her denemede taş aynı kişi tarafından itilmez. Zaman geçer, taş değişir, iten kişi de değişir. Yük aynı görünebilir ama deneyim artar, bakış açısı genişler, hareket bilinç kazanır.

Bilimin ilerleyişi de böyledir. Kopernik’in gökyüzünü yeniden yorumlaması Kepler’in adımlarını besledi, Newton’un formülleri Einstein için yeni bir zemin hazırladı. Her tekrarda taş biraz daha farklı bir noktaya düşer. Geçmişin bilgisi, geleceğin dönüşümünü besler.

Camus’nun işaret ettiği absürd, insanın karşısına bir çıkmaz gibi dikilir. Fakat bu çıkmaz, aynı zamanda yeni yolların başlangıcıdır. Bizim için asıl mesele taşın varlığı değil, onu her defasında aynı mı yoksa farklı mı gördüğümüzdür. Taşı yukarı taşımak yalnızca bir yük değil, aynı zamanda bir öğrenme, bir dönüşüm süreci olabilir.

Gerçeklik de böyledir. “Madde nedir?” sorusuna verilen cevaplar tarih boyunca değişti. Demokritos’un atomları, Newton’un katı parçacıkları, kuantumun dalga-parçacık ikiliği, günümüzün sicim ya da enerji yorumları… Madde aynı kalır, ama biz onu farklı bağlamlarda yeniden tanımlarız. Dün kesin sandığımız bilgi, bugün bir basamak; yarınsa yeni bir anlayışın köprüsü olur.

Camus, absürdü durağan bir gerilim olarak tarif eder. Bizim bakışımızda ise bu gerilim hareketin kaynağıdır. Taş her seferinde başka yere düşer, her çaba yeni bir şey öğretir. Sessizlik bir reddediş değil, insanın kendi sözünü katması için açılan bir alan olabilir. Absürd, yalnızca varoluşun yükü değil; evrenle birlikte dönüşen bir yolculuktur.

© 2025 Panlectic Felsefe - Panlectic Philosophy - All Rights Reserved